kozmofol

açık mimarlık

Posted in açık radyo, ekoloji, podcast by enip on 11 Ara 2019

acik radyo

Açık Mimarlık’ta Yağmur Yıldırım ile gerçekleştirdiğimiz yayının podcasti aşağıdaki linkte dinlenebilir.

http://acikradyo.com.tr/acik-mimarlik/acik-mimarlikta-enise-burcu-derinbogaz-ile-biyocesitlilik-ekosistem-surekliligi

günder ile söyleşi

Posted in Kategorilenmemiş, söyleşi, yenilenebilir enerji by enip on 10 Ara 2019

Bu söyleşi Nisan 2019’da Güneş Enerjisi Sistemleri Dergisi’de yayınlanmıştır.

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

İTÜ’de ve ETH Zürih’te peyzaj mimarlığı okudum. 2007’de peyzaj kültürü blogu olan Kozmofol’ü ve 2013’te peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarım proje hizmeti verdiğimiz Praxis Landscape’i kurdum. Peyzaj tasarımında inovasyon fikrinin altını doldurmaya çalışıyoruz. Enerji ve altyapı ile kurduğu ilişkiyi, iklim değişikliğine karşı alabileceğimiz önlemlere dair stratejileri ve insana, kültüre dair hikayeleri oluşturmaya çalışıyoruz.

Hayata geçirdiğiniz projelerden bahseder misiniz?

Kamusal ve özel alan kategorilerinde farklı projeler hayata geçirdik. Özel konut bahçesi projelerinin yanı sıra kamu projeleri, ve kentsel kamusal açık alan tasarımları var İstanbul’da örnek verebileceğim. Türkiye ölçeğinde özel çevre koruma alanları içinse kullanımı kolaylaştırırken doğayı koruma konusunda özenli fikirler geliştiriyoruz. Bu anlamda hem kamu hem de özel sektörde projeler gerçekleştiriyoruz.

Beylikdüzü Yaşam Vadisi, Lüleburgaz Tosbağadere için hazırlanan Park Nebula, İstanbul Kent Müzesi peyzajı verebileceğim örnekler arasında. Bu projelerin her biri enerji etkin ve dirençli peyzaj tasarımları konusuna odaklanıyor. Her birinin bir hikayesi ve inovasyon olarak tanımladığımız yenilikçi bir yüzü var. Bu inovasyon yalnızca teknolojik olarak algılanmamalı. Yeni bir fikir, kavram ve kavrayış, kullanıcı deneyimi arayışındayız. Bugüne özgü ve geleceğe dair bir sözü olan.

Tasarımlarınızda güneş ışığı nasıl bir yer tutuyor?

Dış mekanda çalışırken güneş ışığı bir parametreden çok temel bir ihtiyaç. Bizim için peyzaj tasarımında güneş ışığı hem enerji hem de besin kaynağı. Bu temel ihtiyacın yönetimi kadar ışığın farklı açılarını, yansımalarını kullanmak kullanıcı deneyimine bir konfor ve zenginlik sağlamak için de mükemmel bir kaynak olması da bizim ölçeğimiz ve kapsamımızda en önemli tasarım girdisi

Güneş panelleri tasarımlarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?

Açık alanlar için yaptığımız tasarımlarda bitkinin dışında pek çok eleman yer alıyor. Bunlara biz donatı elamanları diyoruz. Örneğin bir oturma alanı ya da bir altyapı elemanına ihtiyaç duyuluyor. Gölge sağlayıcı arayüzler, ihtiyaç ve mola noktaları, suyun akışını yöneten kanallar ya da açık alanın gece kullanımını mümkün kılan aydınlatma elemanları gibi. Yani görünen ve görünmeyen pek çok tasarım unsuru var bu çalışmalarda. Güneş enerjisini de bu unsurlardan ayrı olarak değil aksine bunlarla entegre olabilecek bunlarla birlikte düşünülerek tasarlanmış haline projelerde yer veriyoruz.

Uzmanlık alanınız olan peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarım alanında Türk mimarlığını nerede görüyorsunuz?

Yıllar içinde şunu farkettim. Aslında peyzaj mimarlığı mesleği ve peyzaj kavramı her ülkede her kültürde tanınırlık probleminden yakınıyor. Japonya’dan Almanya’ya, İsviçre’den Amerika’ya en gelişmiş olduğunu düşündüğümüz ülkelerdeki meslektaşlarımdan aldığım mesaj bu. Buna ilk başlarda oldukça şaşırıyordum. Fakat kavramın doğası gereği bu yabancılığın hep var olacağını, dolayısıyla peyzaj mimarlığının kendini hep yenileme ve tanıtma ihtiyacı olacağını kabul ettim. Enteresan bir dinamik getiriyor. Pratikte Hollanda bu işin öncüsüdür kanımca. Peyzajlarını yaklaşık 7 yüzyıldır inşa ettikleri ve yaşamlarını sürdürmek için doğalarını kontrol etmeye mecbur oldukları için. Bilmeyenler için; Hollanda topraklarının üçte birinden fazlası deniz seviyesinin yaklaşık beş metre altında yer alıyor. Bu da suyu sürekli dışarıda tutmak için setler inşa etmeyi ve

onları dirençli kılmayı gerektiriyor. Bu çalışmalar tüm doğal kaynakları etkin biçimde kullanmak için stratejiler geliştirmeye odaklanıyor.

Türkiye’de ise nasıl daha fazla enerji tüketirize yanıt olabilecek iddialı projeler görmekteyiz. Peyzaj mimarlığı bir çevre dekorasyonu gibi algılanıyor. Suyun ve su sistemlerinin yaşamsal değerini henüz kavrayabilmiş değiliz.

Gelecek projelerinizden bahseder misiniz?

Gelecekte bu enerji konusuna odaklanmak istiyoruz. Enerji sektörü ile tasarımı ve mimarlığı biraraya getireceğimiz platformlar oluşturacağız. Mühendisler ve mimarlar, kentsel tasarımcılar beraber düşüneceğiz çevremizi nasıl iyileştirebileceğimizi, nasıl daha yenilikçi teknikler keşfedebileceğimizi, dahası iklim değişikliğine nasıl bir tavır alacağımızı beraber konuşacağız. Bu çok disiplinli fikir alışverişlerini sağlayamadığımız sürece yol katedemeyeceğimizi düşünüyorum.

Kurucusu olduğum Praxis içinde bulunduğumuz dönemde Berlin ofisini açmak için hazırlıklarını tamamlamak üzere. Bizim için yeni bir dönem olacak. Türkiye’de edindiğimiz uluslararası deneyimi dış pazara açacağız. Bu çok heyecanlı bir dönem. Bununla birlikte bahçe tasarımı, kentsel yenileme, peyzaj masterplanı ve ekolojik restorasyon projelerimize kamu ve özel sektörde devam ediyor olacağız. Akademi ile işbirliğimiz bu süreçte de devam edecek çünkü gerçekleştirdiğimiz her projenin önemli bir araştırma geliştirme aşaması var. Bunu da teorik olarak doğru uzmanlarla yapmayı çok önemsiyoruz.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Peyzaj mimarlığı ile ilgili kısa bir açıklama ile konuyu bitirmek isterim. Peyzaj mimarlığının şansı da şanssızlığı da meslek alanının bilinmiyor ya da yanlış biliniyor olması. Şans çünkü her seferinde kendini ve mesleği anlatmak yeniden düşünmeyi şart kılıyor. Şanssızlık çünkü kendinizi ve mesleğinizi doğru anlatamazsanız sizin ne yapacağınızı kimse kestiremiyor, dolayısıyla iş alanınız çok küçük kalıyor. Bunu büyütmek, kendini anlatmak büyük bir enerji istiyor. Enerjimizin çoğunu buna harcadığımızı söylemeliyim.

Bir taraftan da yaratıcı sektörün diğer alanları gibi işin nasıl yapıldığı pratik eden kişiden kişiye değişiyor. Ben kendi açımdan, hikayelere, peyzaj dışı alanlara, arazinin bana düşündürdüklerine bakmayı seviyorum. Bu kapsamda bahçe ya da kent meydanı tasarlarken de ekolojik restorasyon çalışırken de yöntemim ve çıkış noktam değişmiyor. Kimisi de hikayesini farklı yerden kurmayı tercih edebilir. Işık enstelasyonları, ya da şu anda üzerine çalıştığımız sahne tasarımı örneğin peyzaj mimarlığı kapsamına girmez kimisine göre ama peyzajın anlamına bakarsanız konunun yalnızca doğa ve bitkiden ibaret olmadığını rahatlıkla görürsünüz.

Enerji, ekonomi, coğrafya, kültür, mekan, mimarlık, ekoloji. Dokunacak ve düşünecek çok konu var. Doğa dediğimizde bile, neye doğa dediğimiz, doğanın ‘doğal’ olup olmadığı konuları bile bizi bambaşka yerlere sürüklüyor. Bir yerden girince konuya başka yerden çıkıyoruz.

İnsana, mekana ve yere değen her konuda peyzaj da mimarlığı da var diye özetleyebilirim.

ters köşe ekoloji

Posted in ekoloji, Kategorilenmemiş by enip on 10 Ara 2019

Bu yazı Mimarlık Dergisi 2019 Temmuz sayısında yayınlanmıştır.

 

PUNA YAYIN’IN YENİ KİTABI TERS KÖŞE EKOLOJİ

Ekolojiye dair neler biliyoruz? Bildiklerimizden ya da bildiğimizi sandıklarımızdan ne kadar eminiz? Puna Yayın’dan Doç. Dr. Ayşen Ciravoğlu’nun editörlüğünde yeni çıkan Ters Köşe Ekoloji bildiğimiz gerçeklerle kurduğumuz konfor alanını sarsıyor. XXI Dergisi’nde 2017’dan beri yayınlanan köşe yazılarından derlenmiş olan yayın mimarlığın çevre sorunları karşısında tutunduğu tavra daha yakından bakmayı öneriyor ve gerçeklik sonrası dünyada ‘Ekolojik olma’ iddiasının ne derece mümkün olduğunu sorguluyor. Bazı sorular ne yazık ki virüs gibi, yayılır ve hatta bünyeden hiç çıkmaz. Kuramsal Açılımlar, Yap Yık At, Kırsalda Yapmak/Yaşamak, Kent ve Alternatif Pratikler olarak dört başlıkta derlenmiş ve 13 yazıdan oluşan kitabın bıraktığı iz de bu şekilde.  

BİLDİĞİMİZ EKOLOJİ

Bildiğimiz Ekoloji, en azından Doğa konseptine yakınlığını tahmin edebildiğimiz, bütüncül bir ilişkiler ağının genel adı olabilir. Bu temel bilgi sayesinde söz konusu ilişkiler ağında canlı topluluklarının birbirini etkilediğini, buna bağlı olarak da neden sonuç ilişkilerini kolaylıkla algılayabiliriz. Bu sayede yeryüzünde yaşanan değişikliklerden hepimizin etkilendiğini, yani farklı kıtalarda da olsak aynı geminin yolcuları olduğumuzu biliriz. 

Oysa bu bilimsel yaklaşıma karşın ekolojinin bugün bir endüstri tariflediğine, iş kollarından ürünlere tüketilebilir her alanda adı geçen, adeta bir yeni ‘inancın’ başında olduğunu da anlayabilmeliyiz. Tam da bu sebeple neredeyse ahlaki bir sorumluluk olarak gördüğümüz bu olguyu, paniğe kapılmış gündemin içinde hakkıyla sorgulayamıyoruz.

Öyle ki sel felaketlerinde dereleri kuruttuğumuzu, depremlerde çarpık yapılaştığımızı, kurak geçen yazlarda tatlı su kaynaklarını tükettiğimizi hatırlıyoruz. Bir yerlerde yakalamamız gereken bir denge olduğunu, hatırlıyor ardından ona ulaşmak için daha da fazla tüketiyoruz. Hem ürün, hem yapı hem de planlama ölçeğinde bir yapma pratiğiyle karşı karşıyayız. Bu sistem içerisinde ekolojik olmak, doğal olmak kaynak tüketimini yanında unutturarak taşıyor. Ekolojinin yalnızca bir çare olarak göründüğü ve bu tüketimi ‘masumlaştıran’ endüstrisi dışında kalan yan anlamlarını keşfetmek isteyenler için derlenmiş Puna Yayın’ın yeni kitabı Ters Köşe Ekoloji, bu dönemde ilaç gibi gelen bir yayın doğrusu.

IMG_8050

TERS KÖŞE EKOLOJİ

İlk bölüm, Kuramsal Açılımlarda Ayşen Ciravoğlu, Can Boyacığolu ve Semin Erkenez gerçeklik sonrası dönemde algımızı, tasarlanmış bir gezegende mimarlıkla ekolojinin yakınlık kurma çabasının gerçekliğini sorguluyor.  Ekolojinin bir doğa olgusu olmasından ziyade toplumsal bir yazın olduğu konusu oldukça önemli. Bu kavrayışta insanın kendini dünyanın merkezinde tanımladığı yaklaşımın doğuracağı sonucun problemine dikkat çekiyor kuramsal açılımlar. Tüm bunlara rağmen dünyadaki pozisyonuna henüz karar veremediği aşikar olan insanın gelecek dönemde beden ve doğa üzerine yeni ilişkiler tanımlayabilmesi doğrultusunda bir ışık yakıyor.

İkinci bölüm YAP, YIK, AT biraz daha bugün olan bitene, hayatımızın çok içinde olsa da Ekoloji ile ilişkilerini kuramadıklarımıza dair. Örneğin Berrak Kırbaş Akyürek ile planlı eskitmeyi endüstri tarihinden bakarak, kullandığımız ürünlerin biçilmiş ömürlerini kabul ettiğimiz bir dünyada tüketmeye programlı yaratıklar olduğumuzu bir kez daha hatırlıyor, halimize acıyoruz. Elif Kendir Beraha konuyu planlı eskitmenin mimarlıktaki karşılığına çekiyor, yıkım teknolojilerini düşünmeye başlıyoruz. Yenisi, daha iyisi için yıktığımızın yüzleşemediğimiz sorunsalı gözümüzün önünden kentsel dönüşen binalarla geçiyor.

Elimizdeki hafriyatın değerlendirilmesi, dolgu olarak kullanılması örneğin, bir zeka parıltısı olarak mı geliyor? Hafriyatı yeniden değerlendirmeye çalışmayı Esra Sert bize anlatıyor. Özellikle de bunu kıyı alanlarında yapmanın sebep olduğu büyük tehlikeye, kıyı ekosistemlerinde yarattığı tahribata dikkat çekiyor. Politika ve Ekolojinin adı çok da konmamış ilişkisine yakından bakıyoruz böylece. 

Üçüncü bölüm Kırsalda Yapmak/Yaşamak, Ekolojik olmayı yanızca kentsel olmaya atfettiğimizi, tüm çözümleri ve de sorunları kentte ararken mimarlığın kırsaldaki rolünü, ekoloji demek zorunda kalmadan, hatırlatıyor. And Akman, Merve Titiz Akman ve Zeynep Durmuş Arsan kentin arka bahçesi gibi algılanan ve ekoloji dendiğinde yalnızca kentte daha doğal olanı yapmaya dair kavrayışı yeniden düşündürüyor bu bölümde farklı yazılarıyla.

Son bölüm olan Kent ve Alternatif Pratikler ise Özlem Bahadır Karaoğlu, Sevgi Baysal, Fulya Özsel Akipek ve Nurbin Paker’in araştırma ve yazıları kentte ekolojinin ‘diğer’ anlamlarını incelikle ortaya koyuyor. Yalnızca yeşil alanlar yaratmanın ya da sertifikalı bina yapmanın ötesinde, sosyal ekoloji diyebileceğimiz karşılaşmaları, yeni üretim tekniklerinin doğal malzemeyle olası ilişkilerine dair ilham veriyor ve yeni bir dağarcık yaratabileceğimizi böylelikle sorunsala yeni çözümler üretebileceğimizi düşündürüyor. Ekoloji ile yan yana pek gelmeyen Hafıza kavramını düşünerek ona yeni bakma biçimleri denemeye devam edeceğimizi ve belki de bu kavramı yeni keşfetmeye başladığımızı düşündürüyor. Bugün bulamadığımız formülleri aramaya devam ediyor olmanın umuduyla sonuna geliyoruz. 

Burada özetleyemediğim çok daha fazlası bu kitapta. Peki yine de ekolojik mimarlık bugün gerçekten mümkün mü? İşte bazı sorular var, ne yazık ki virüs gibi, yayılıyor ve hatta hiç bünyeden çıkmıyor.