kozmofol

blog yazmak ve gündelik hayatın peyzajı üzerine

Posted in blog by enip on 30 Nis 2018

2000li yılların başlarında basılı yayıncılık büyük bir dönüşüme gebeydi. Bu günlerin heyecanını unutmak mümkün değil. Artık yazar olmayanların da yazılarına ulaşabiliyorduk. Bizim gibi sıradan insanları okuyor, kendimize yazmayı hak görüyorduk. Daha çok yazmak daha çok paylaşmak istiyorduk. Yazmak, okumak ve okunmak anlamında benimle birlikte o dönemde blog tutan tüm arkadaşlarımın duyduğu bu büyük heyecan üniversite yıllarımızın en büyük motivasyonuydu. Bu araştırmak ve düşünmek adına büyük bir coşkuyu beraberinde getiriyordu. Dahası blogger olmak, ekşi sözlük yazarı olmak gibi kavramları sahiplendikçe, kendimizi henüz meslek sahibi değil ama adayı iken önemli hissediyorduk. Bu aynı zamanda bizim yeni yeni politize olmaya başlamış kimliklerimizin sağlaması ve terapisiydi. Yalnızca 80lerin blog tutan gençlerinin anlayacağı bir his.

Facebook, Instagram ve Twitter’ın dahi olmadığı bu yıllarda blog yazarlığı yayıncılığı dönüştürmeye başladığına şahit oluyorduk. Hızla yayılan blogları takiben kurumsal internet yayıncılığı varlık göstermeye başlıyor, kendi kapsamını ve basılı yayıncılıktan farklı olması gerektiğini keşfediyordu. Devam eden süreçte kimi bloggerlar profesyonel hatta köşe yazarlarına dönüştüler. Kitap ve gazetenin 10 yıla tamamen biteceği spekülasyonlarına hiç inanmadık ama basılı yayıncılık hayatına son veren ve yalnızca internette yayın hayatına devam etme kararı verenleri gördük.

Facebook yoktu, MIRC ve ICQ’yu çocukluğumuzun internetle tanıştığı sembolleri olarak konuşup nostalji yapıyorduk. ICQ hesaplarımızın numaralarıyla, internetle ne kadar erken tanıştığımızın hesabını yapıyorduk. Hatırlayan var mı? 36610743.

Bugün blogların bittiğinden söz edebilir miyiz? Bitmese de aynı heyecanı taşıdığından? Aynı dönemde blog yazmaya başladığım pek çok blog bugün hala adreslerinde. Kapanmadılar ama aktif de değiller. Tıpkı Kozmofol gibi bloguna büyük bir sadakatla bağlı olan kimileri ise bu bağın hatrına geniş aralıklarla da olsa yeni bir şeyler ekleme çabasını sürdürüyor. Kimisi blogların ilk ev sahipleri Blogspot, WordPress’den taşınarak kurumsal bir kimliğe sahip oldu, ya da başka bir yayına dönüştü. Kimileri kapandı, ve fakat blogları kaldı. Pek çok farklı hikaye var.

Yazarak ve okuyarak paylaştığımız o günleri bugünle kıyaslıyorum. Yalnızca Instagram’ın bu paylaşım ağında blog yazmayı ne kadar zahmetli ve anlamsız kıldığını düşününce büyük bir üzüntü duyuyorum. İnsanı nasıl da önemli bir şey yapıyormuş hissine kaptırdığının, başka insanların hayatına duyduğu merakı nasıl da sinsice körüklediğinin, ve ve daha nicesinin farkında mıyız? Olmalıyız. Blog yazarken ‘yazımı olur da birisi okur mu?’ gibi soruları ya da bir sonraki postun kapsamını düşünürken geçirdiğimiz zamanların dönüştüğü gündelik hayatımızın peyzajını sorgulamalıyız. Bildiğimiz peyzajların sonundayız çünkü. Önemli şeyleri unutmanın çok kolay olduğu başka bir yer burası.

Yorum bırakın